The Greatest Love

Bu patatesin güzel bir hikayesi var.
Uzun zamandır ilk defa bir kore dizisi izledim. Aslında arada  iki bölüm izleyip bıraktığım çok olmuştu. Koreliler romantik komedide gerçekten iyiler, bunu tartışmaya bile gerek yok. Bu dizi de beni öyle anlarda kahkaha krizlerine soktu ki komşular kapıya dayanacak sandım. Şu an bile hatırlayınca gülesim geliyor. Ama bazı anlarda da kendimi hıçkırırken ve gözlerim ıslanırken buldum. Benim bir dizide aradığım bu işte. Duygularıma hitap etmeli... Açıkcası hassas bir insan olduğum için diğer insanlardan daha fazla tepki veriyorum. Ama bu duyguları güvenli bir ortamda yaşamak güzel bir şey, geçici bir şey. Gerçek hayat çok sert. Onu da yaşamak lazım tabii, yani bir ara :)

The Greatest Love, iki ünlü arasındaki aşkı konu alıyor. Gurur, kibir ve sevdiğin diğer insanların önüne set çektiği bir aşk bu. Kendinden oldukça düşük seviyede birine aşık olmak kabullenmesi gerçekten çok zor bir şey. Erkek karakterimiz kariyerinin zirvesinde, herkesçe çok ama çok sevilen bir oyuncu. Kimseye göstermediği yönü ise inanılmaz derece de burnu havada olması. " Ben Dokgo Jin' im, Dokgo Jin!" tekrarlamayı çok sevidiği bir cümle. Ya bu zirvedeki aşırı kibirli yıldız oyuncu, en alt tabakadan imajı sevimsiz ve nefret edilen olan eski bir şarkıcıya aşık olursa? Hem imajını koruyup hem de sevdiği kızı kendine aşık edebilecek mi ki? Onun için hiç bir şey imkansız değil.

Kendisine demiradam diyerek övünüyor. Çünkü yapay bir kalple yaşıyor. 10 yıl önce yaşama olsalığı yüzde beş olan çooook zor bir kalp ameliyatı geçirmiş. Öldürmeyen şey güçlendirir. Dokgo Jin için bu nedenle hiç bir şey imkansız değil. Dizinin beni bu kadar sarmasının en baştaki sebebi buydu. Dokgo Jin şaşırtıcı ve çok güçlü bir karakter. Gücünün nereden geldiğini söylemiştim. Kalbi onun kadar güçlü değil yalnız, yine bozuluyor ve Dokgo Jin yine ölümle burun buruna geliyor. İşte neden gözyaşlarına boğulduğum böylece anlaşılmış oldu sanırım.

Diğer yandan Gu Ae Jung, halkın gözünde ne kadar sevimsiz ve nefret edilesi biri ise gerçekte o kadar sevimli ve masum bir kız. Herşeyi doğru bir şekilde yapmaya çalışıyor ve sevdiklerini koruma adına batmayı umursamıyor. Bu onun saf ve aptal olduğunu göstermez. O daha çok şanssız bir kız. Bu konuda Ae Jung' la empati kurabiliyorum.


Dizinin sonunda yüzümde tatlı bir gülümseme kaldı. Hafızama da böyle yerleşti. Uzun zamandan sonra ilk defa böyle kaliteli ve sağlam senaryoya sahip bir eser seyretmek güzeldi. Ben sevdim.

Orman Perisi

Fantastik ögelerle kurgulanmış roman ve filmlere bayılıyorum. Geçen gün Painted Skin diye çin yapımı bir film izledim. Harikaydı! Uzak doğunun ünlü zebanisi dokuz kuyruklu tilki ile ilgili tarihi fantastik bir film. Ben de bir orman perisi çizmeyi denedim. Bu resmi internetten bulduğum bir fotograftan etkilenerek yaptım. Tabii kendi tarzıma göre bir çizim ortaya çıktı. Ben çok sevdim! Keşke imkanlarım daha iyi olsaydı da daha sık ve daha güzel çizimler yapabilseydim. Ne yazık ki imkanlarım çok kısıtlı :(
İsmi Levona, bitki anlamına geliyor. Bir orman perisine yakışır diye düşündüm...

Ugly Duckling to Swan

Bir kız, çirkin, şişko ve biraz aptal. Üstelik bu kusurlarını örtecek hiç yeteneği yok.Kendi iradesiyle zayıflayamıyor. Hayatı tam bir işkence. Okulunda ki çete lideri yakışıklı,zengin ama tam anlamıyla piskopat çocuk bu hayatını kolaylaştırmıyor. Ona kafayı takmış. Sürekli ona işkence ediyor. Kötü bir çocuğun tembel bir köpeğe yapabileceği işkenceyi düşünün.
Yalnızca bu değil hayatında ki hiç kimse süper modellere benzeyen ailesi dahil hiç kimse ondan hoşlanmıyor. Ailesinden ayrı yaşıyor. Tek başına ve yalnız. Bu kız tamamen umutsuz bir tip. Ona tek şefkatli davranan okulun erkek idolü. İyi kalpli, hoş ve parttime olarak reklam modelliği yapan bir çocuk bu. Bizim kız da umutsuzca bu çocuğa tutulmuş. Ama bu aşkının imkansız olduğunun da farkında.
Sonunda tüm bunlara dayanamıyor ve intihara teşebbüs ediyor. İşte tam bu noktada manga tür değiştiriyor ve fantastik öğeler içermeye başlıyor. Melankolik ve iç bayıltıcı hava tamamen dağılıyor ve eğlenceli bir hikayeye dönüşüyor. Öyle olmasa sabırsızlıkla yeni bölümün yayınlanmasını beklemezdim : D

Kış Hayalleri

Bazen, biraz durup hayallere dalmak lüks olabiliyor. Gün içinde hatta hayatımız boyunca hayallerimize ne kadar vakit ayırıyoruz? Herkes hayattaki bir çok değerin hayal etmekle gerçekleşmeye başladığını bilir aslında. Hayallere dalmak yetişkin olduğumuzda yavaşça unuttuğumuz bir davranış. Oysa ne güzel bir manzaradır, yüzünde gülümseme ile hayallere dalmış birinin görüntüsü. Belki kış bize böyle manzaralar verebilmemiz için bir fırsattır. Kaçırmamak lazım...